Birinci bölümde, 1870ler New Orleansı 'nın kozmopolit yapısından bahsetmiş ve bunu, şehre ait bir çorba olan Gumbo'ya ve Gumbo'yu da Jazz'a benzetmiştim. Burada seçtiğim tarih rastgele değildi.
ABD'de köleliğin resmi olarak kaldırıldığı 1860lar'ın sonundan itibaren sosyal hayat da değişmeye başlamıştı. Özellikle sokak müziğinin her köşesini sardığı gündelik hayat, bandolar eşliğinde renkli ve gürültülü bir hale gelmeye başlamıştı.
Bu yazıda, yine 1870ler ile başlayacağız. Bandoların New Orleans sokaklarında görülmeye başladığı yılların başlangıcına gideceğiz. Canal Street 'te düzenlenen geçit törenlerinde Jazz'ın ayak izlerini bulmaya çalışacağız. Dünya tarihinin en büyük icatlarından birisinin bandoları nasıl orkestralara çevirdiğini ve bu icadın yarattığı çalgının ismini öğreneceğiz.
Bir karikatür ile başlayalım:
Bu resim, " bilinen ilk Jazz karikatürü " olarak adlandırılıyor. Resimde, henüz Jazz kelimesinin icat edilmediği 1890lar New Orleansı var. Balkondaki Afrika-Amerikalı bandonun performansını ve o esnada sokaktaki insanların müzik sesinden ve sesin şiddetinden rahatsız olmuş halleri görüyoruz.
Karikatürde tasvir edilen durum, o günlerde her köşe başında yer alan bandoların abartılı durumu olsa da, New Orleans denildiğinde bugün bile akla ilk gelen şey Mardi Gras Karnavalı ve sokaklarındaki geçit törenleridir. New Orleans halkı için bandolar ve sokak müziği rahatsız olunan bir şey değil, yaşam biçiminin kendisi halindedir.
Peki, bu bando dedikleri tam olarak nedir?
Bando
İngilizcesi Marching Band olan Askeri Bandolar' ın kökleri, 1300lü yıllardaki Osmanlı Askeri Bandosu'na ( Mehter ) kadar uzanır.
Mehter'in savaş alanında, Osmanlı askerlerine sağladığı motivasyonu, devlet törenlerinde ve resmi yurtdışı ziyaretlerinde gösterdiği etkileyici performansı gören Avrupa devletleri, 1600lerin ortasından itibaren, bu alana maddi yatırımlar yaptılar. İlk örnekler Almanya, Fransa ve İsviçre'de görülürken, İngiltere'nin bando teşkilatını oluşturması 18.yy ortalarını buldu. Bu alanda en geç hareket eden İngiltere olmasına rağmen, Kraliçe Victoria Dönemi, İngiliz bandolarının gerçek bir müzikal stil oluşturduğu ve bunu dünyaya yaydığı dönem oldu.
Mehter ise, kendine has çalgıları, giyim kuşamı ve müziği ile her zaman müstesna bir yere sahipti. Hiçbir Avrupa ülkesinin bandosundan etkilenmedi; ancak ekonomik ve sosyal gelişmelere ayak uyduramayan Osmanlı Devleti sürekli olarak gerilemeye, Avrupa ise sürekli ilerlemeye devam etti ve sonunda bu ilerleme bandolara da sirayet etti. Öyle ki, Mehter Bölüğü, 1826 senesinde II.Mahmud tarafından kapatıldı ve yerine Avrupai bir bando düzenine geçildi. ( yaklaşık yüzyıl sonra, 1914'te yeniden açıldı. )
Avrupa bandoları bu dönemde altın çağlarını yaşıyordu. Halka açık konserler düzenleniyor ve halk tarafından yoğun ilgi görüyordu. Konserler çoğaldıkça bandolar gelişiyor ve yeni çalgılarla büyüyordu. Bandolar içinde tahta üflemeli çalgılar ( flüt, klarnet, obua ve fagot ), bakır üflemeli çalgılar ( trompet, trombon, korno ve hatta tuba ) ve ziller, davullar ve trampetlerden oluşan oldukça kalabalık bir perküsyon grubu vardı. ( bütün bando çalgıları için link )
1800lerin sonuna gelindiğinde New Orleans'ta, bir eğlencede, bir cenazede, bir beyzbol maçında ya da bir işyeri açılışında bandoları görmek oldukça sıradan bir durumdu.
Bu bandolar geleneksel olarak "Parade" yani Geçit Töreni olarak adlandırılıyordu. İlk Sıra ( First Line ) ve İkinci Sıra ( Second Line ) olarak adlandırılan bölümleri vardı. Birinci sıra orkestraydı. İkinci sıra ise, Congo Square'den tencere tavasını kapıp orkestranın peşine takılanlardan oluşuyordu. Asıl eğlence tufanı da burada kopuyordu.
New Orleans ( resmi kısaltması ile NOLA ) bandoları, çoktan bütün Amerika için bir marka haline gelmeye başlamıştı bile.
1910lar'a gelindiğinde, artık New Orleans dışında da konserler vermeye başlayan bandoların büyük üne kavuşması üzerine, kendilerini tanımlayacak bir lakap bulma arayışı ortaya çıkmıştı:
Kelime anlamı birden fazla olan, Amerikan sokak ağzına ait Jass ya da Jazz Kavramı, enerji, ruh gibi anlamlara sahiptir. Köken olarak müzik ile ilgisi olmayan kavram, 1915 senesinde Chicago'da kullanılmaya başlamıştır.
Salt eğlence olmaktan çok daha fazlası haline gelen bando bir iş kolu haline dönüşmüştü. Şehirde çok sayıda müzisyen vardı ve bandolardan gelen maaşlar onları mutlu, mesut geçindiriyordu. Bu durum, " en ünlü bando, en iyi bando " gibi ünvanlar kazanmak isteyen gruplar arasında kıyasıya bir rekabete de yol açıyordu.
Dixieland ve İlk Jazz Plak Kaydı
1917 senesinde, kölelik resmi olarak kaldırılalı yaklaşık elli sene geçmiş olsa da, Amerika'nın siyahlara bakışında çok bir değişiklik yoktu. Beyazlar hemen her şey de olduğu gibi, adı henüz konmamış yeni modayı yani Jazz 'ı da kendi tekellerinde tutmak istiyordu.
Fotoğraftaki İlk Jazz Orkestrası, Original Dixieland Jazz Band'in beyazlardan oluşmasının sebebi de buydu. Tarihteki " Kaydedilmiş İlk Jazz Albümü "'nü siyahlara bırakmadılar!
( Livery Stable Blues adlı kaydı dinlemek için tıklayınız ! )
Bu kaydın sonrasında, Dixieland Orkestrası'nı taklit eden onlarca grup çıktı. Bu gruplar genelde Chicago ve California'dan geliyordu. Ses kayıt endüstrisinin kalbi haline gelen New York, yeni gelen bu fırtınayla sallanmaya başlamıştı.
Chicago'da doğan Jazz kelimesi, New Orleans'ta doğan müzik ile birleşmişti!
Sokak Grupları
20.yy başında, New Orleans içinde, yine sokakta olan ancak çok daha az sayıda müzisyen ile, belirli bir noktadan ayrılmadan müzik yapan sokak grupları oluşmaya başlamıştı. Şehrin her işlek noktasında, bir köşeyi kapmış ve müziğini yapmakta olan bu gruplar halen oradalar ve New Orleans'ın sembollerinden birisi olmaya devam ediyorlar.
Edison ve Müziğe Kattıkları
Dünyanın ilk ses kayıt cihazını Thomas Alva Edison icat etmiştir:
Bu icadın sesi nasıl kaydettiğini ve ses kayıt - müzikçalar teknolojisinin nasıl ilerlediğini ilerleyen yazılarımda işleyeceğim. Yazımın başlığı da " Popüler Müzik Nasıl Başladı " olacak.
Şimdilik, fonografı kısaca, sayesinde sevdiğimiz bir müziği, sevdiğimiz müzisyenin kaydından, istediğimiz yerde ve zamanda dinleyebildiğimiz cihaz olarak tanımlayabilirim. Edison bu icadıyla Müzik Tarihi'ni baştan yazdı desem abartmış olmam. İlk Jazz Kaydı da onun sayesinde gerçekleşmişti. Yine de, kendisinin en ünlü icadı yanında her şey " sönük " kalıyor:
( Linkte ampulün icat edilme süreci ile ilgili güzel bir makale var. Volta'dan Edison'a, mucitler hakkında bilgi almak için bakabilirsiniz. )
"Ampule nereden geldik" demeyin:) Jazz ile öyle bir ilişkisi var ki, Jazz'ın Tarihi'ni yazıp da ampulden bahsetmemek mümkün değil.
19.yy sonlarında, sokakların bandolarla dolup taşmasının çok geçerli bir sebebi daha vardı:
Aydınlatma çok sınırlıydı. Bu nedenle de her türlü etkinliğin gündüz yapılması gerekiyordu. Akkor ampul ya da lamba ismini verdiğimiz elektriksel aydınlatma mekanizması, kullanılabilir hale geldiğinde, toplumsal hayatın da yepyeni bir şekle bürünmesi gerekti. Gece yaşamı başlamıştı.
( Resimde bir patent belgesi görüyorsunuz. 223,898 sayılı, 27 Ocak 1880 tarihli ve Thomas Alva Edison adına tescilli Elektrik Ampulü'nün Patenti. )
Ampul, 1880ler'den itibaren toplum yaşantısına dahil olmaya başladıysa da, yarattığı değişimler hemen ortaya çıkmadı. İcadın üretimindeki geliştirmeler, fiyatların ucuzlaması ve kullanımının yaygınlaşması yüzyılın sonuna, hatta 20.yy'ın başına dek uzadı. Edison'un kurduğu dev şirket General Electric 'in dayanıklı tungsten ampulü üretmesi 1910 yılına denk geliyordu. Bu tarihten sonra ampulün kullanımı çok hızlı bir şekilde tüm Amerika'ya yayıldı.
Yukarıda ismini okuduğumuz Dixieland Orkestrası'nın resmini bu noktada bir kez daha paylaşmak istiyorum:
Burada bando yerine orkestra kavramını kullanmamın sırrı fotoğrafın solunda gizli:
Davul Çalgısı'nda. Doğru tanımla, Davul Seti'nde.
Yazımın bu noktasından sonra, bugünün Jazz ve müzik dünyasında çok bilinen kavramlar olan Jazz Band, Jazz Bar ve Davul Seti ( bateri )'nin ortaya çıkışına bakacağız.
Elektrik Ampulü, Jazz Bar ve Jazz Band ve Davul
Gecelerin de gündüz gibi aydınlık olmaya başlamasıyla beraber, New Orleans'ın sadece gündüz eğlencesine odaklı şehir yaşamı değişti demiştim. Bu durum bazı kısıtlamalar da yaratıyordu.
Gece kulüpleri, bu yazıdaki isimleriyle Jazz Barlar küçük yerlerdi. Belirli sayıda müzisyene yer verebiliyorlardı. Bu yüzden en az sayıda müzisyen ile en efektif müziği üretmek gerekiyordu.
Bir köşede, şarkı söyleyen bir solist, bir trompetçi ya da klarnetçi, bir kontrbasçı ya da tubacı ve bütün perküsyonu idare etmesi için bir kişi.
Geleneksel bir bandodaki bütün perküsyon grubunu tek bir müzisyenin idare edebilmesi için bir mekanizma daha gerekiyordu:
Bateri ya da Türkçesi ile Davul Seti.
Dilimize Fransızca'dan geçmiş olan Bateri, ( İng. Drum Set ) bir bas davul, bir trampet, bir alto davul ve zillerden oluşan bir çalgı setidir. Bas davulun ayakla çalınmasını sağlayan pedala kick, davula vurulan sopaya da baget ismi verilir.
Resimde, 1900lerin başından kalma bir davul seti görülmektedir.
Modern dönemin vazgeçilmez bir çalgısı olan Bateri, bütün müzik türlerinde kullanılır. Özellikle Jazz içinde diğer popüler müzik türlerinden çok daha hayati bir yeri vardır. Bu tür içindeki çalım stili de tamamen kendine hastır.
Yazıyı Bitirirken
1870lerden 1920lere New Orleans.
Bandolar, orkestralar, siyahlar, beyazlar, geçit törenleri ve sokak müzisyenleri ile doğan, çok kültürlü, çok katmanlı bir müzik.
Yeni Dünya'nın insanlığa hediyesi, Jazz.
Bugün, Gumbo'nun içine girenlere ve kazanın nasıl kaynadığına baktık. Bol bol tanım ve tanıtım yaptım. New Orleans'ı, Jazz'ın doğuşunu, Dixieland'i anlatmadan Jazz'ın Babası'na geçemezdim.
Bir sonraki yazıda Jazz Bir Çocuk Olsaydı Anne ve Babası Kimler Olurdu sorusunu cevaplayacağım. New Orleans ve Chicago'dan, amiyane tabirle "bir güneş gibi doğan" iki siyahi müzisyenin dünyayı nasıl değiştirdiğini anlatmaya çalışacağım.
Giderken masanın üstüne bolca kaynak site ve New Orleans Bandoları ile ilgili birkaç tane de örnek şarkı bırakıyorum.
Hoşça kalın!
Kaynaklar
Spotify Linkleri
Her bir kelimesini büyük bir zevkle okudum. Ne mutlu öğrencilerin senin gibi müziği onlara sevdiren ve bir o kadar da keyifli ve keyifle anlatan öğretmenleri olduğu için :)