top of page
Post: Blog2_Post

Hayvanlar Karnavalı : Kulaklarımızla Görmemizi Sağlayan Beste !

Güncelleme tarihi: 28 Şub 2023

Ne kadar absürd ve iddialı bir başlık öyle:)


"Kulaklarla görmek" derken kelime oyunu yaptığımı düşünmüş olabilirsiniz; ancak sözlerime inanın lütfen. Müzik, işte bu kadar sihirli bir şey. Bazen gözlerimizi kapatıp, müziğin beynimizde oluşturacağı imgelerle, gözlerimizin biz gösterdiğinden çok daha fazlasını görebiliriz.


Bugün sizleri, tam da bu amaçla bestelenmiş bir eser ile tanıştıracağım. Yıllardır bu dersi anlatırım, henüz eğlenmeyen bir öğrencim olmadı. Çocuklar bu esere bayılır ! Bence haksız da sayılmazlar. Karşınızda müzik tarihinin en "değişik" eserlerinden birisi:


Hayvanlar Karnavalı

 

Önce bestecimizi tanıyalım:

Camille Saint-Saens,


1835-1921 yılları arasında yaşamış meşhur bir Fransız bestecidir.


Saint-Saens (sen sans diye okunuyor) konçertolar, senfoniler, operalar bestelemiş, düzenlediği turneler ile piyanist ve besteci olarak Avrupa çapında büyük sükse yapmış, çok önemli bir müzik insanıydı. 1900lü yılların başında filizlenmeye başlayan sinema sanatı için de ilk müzik örneklerini besteleyen insanlardan birisiydi.


Ünlü müzisyen, aynı zamanda bir müzik tarihi bilginiydi. Yaşadığı çağın modern müzik anlayışından çok etkilenmiş olsa da, eski bestecileri geçmişten uzanan zamansız öğretmenler olarak görür, Bach, Handel, Haydn ve Mozart'ı hayranlıkla anardı.


Bu sebeple olsa gerek, Liszt, Schumann ve Wagner gibi kendisinden hemen önceki kuşağa ait olan bestecilerden daha geleneksel bir besteleme stiline sahipti.


Örneğin, en sevilen eserlerinden birisi olan Introduction and Rondo Capriccioso' da eser boyunca koruduğu geleneksel melodik üslup rahatlıkla fark edilebilir.




Aynı şekilde, en az Rondo kadar ünlü olan Danse Macabre de o dönemin yeni arayışlara sahne olan müzikal modası içinde geleneksel yapılı bir eser olarak kabul edilir.

(Macabre sanat eserlerinde ürkütücü ve acı verici betimlemelerle ölüm sembolleri ve ölümün detayları üzerinde duran bir kompozisyon türüdür.) Bu eser İskelet Dansı olarak da biliniyor ve kendi başlığını hak edecek kadar enteresan ve derin bir eser. Bir gün mutlaka bu eserle ilgili bir yazı yazacağım.

 
"Kocaman" bir çocuk !

Saint-Saens bir harika çocuktu. 10 yaşında resitaller veren, yaşadığı dönemin "Mozart"'ı olarak görülen bir dahiydi. Belki de, her harika çocuk gibi o da hiç büyümedi. Kocaman bir çocuk olarak yaşadı.


İşte, Hayvanlar Karnavalı da bu kocaman çocuğun hayal gücünün notalara dökülmüş bir haliydi.



Hayvanlar Karnavalı

 

Sene 1886'ydı. Saint-Saens, işlerin pek de yolunda gitmediği bir Almanya turnesi ardından kendini küçük bir Avusturya kasabasında bulmuştu. Aslında anlaşmalı olduğu yayıncıya verdiği söz gereği 3.Senfonisi'ni ( Org Senfonisi ) bitirip, bir an önce teslim etmesi gerekiyordu; ancak o esnada kafasındaki proje o denli eğlenceliydi ki, vazgeçemiyordu. Yayıncısına mektubunda böyle diyordu:

"Biliyorum Durand, bana kızacaksın; ama kendimi alamıyorum. Bu besteyi yaparken o kadar eğleniyorum ki, 3.Senfoni biraz bekleyecek !"


Çeşitli hayvanların neşeli, hüzünlü, heyecanlı, huzurlu ve sihirli müzikal taklit ve tasvirlerinden oluşan bu eser, 3 Mart 1886'da ilk kez, bir ev ortamında ve çok az sayıda davetliye verilen konserle seslendirildi. İkinci gösterim, bizim meşhur Liszt Efendi'nin eseri çok merak etmesi ve duymak istediğini söylemesi üzerine, müzisyenlerin kafalarına hayvan maskelerini geçirerek seslendirdiği, eğlenceli bir konser ile gerçekleştirildi. Bu iki gösterim dışında eser, neredeyse hiç bilinmedi. Bunun sebebi, Saint-Saens'in ciddi besteci imajını korumak istemesiydi. Eserin ölümüne kadar yayınlanmasına izin vermedi. Hayvanlar Karnavalı, bestecisi 1921'de hayatını kaybettiği zaman yayınlandı. ( Buraya kişisel bir fikrimi eklemek istiyorum. Bence "kocaman çocuklar" kocaman bir çocuk olmaktan utanmamalı. Sonuçta, herkes kocaman bir çocuk olamaz:) )

 

Şimdi gelelim bu karnavalın sakinlerine.

Not: Yazının bundan sonraki bölümlerininde bize eşlik edecek olan Gustavo Dudamel şefliğindeki Los Angeles Filarmoni Orkestrası'na ( LA Phil ) hepimizin adına teşekkür ediyorum.

1. Bölüm : Giriş ve Aslan'ın Kraliyet Marşı


Aslan Kral'ı izlediğimde küçük bir çocuktum. O günden beri "Üzerinde tek tük ağaç olan, pek de ormana benzemeyen yerlerde yaşayan bu aslanlara neden "ormanın kralı" diyorlar ki?" sorusu aklımdadır. Cevabı merak edenler, kırmızıya tıklayın. Sizleri, çok severek takip etttiğim Evrim Ağacı sitesine alalım:)


Neyse, geriye kalan bizler durumu olduğu gibi kabullenip kralımıza, Aslan'a merhaba diyelim.

Girişte duyulan hızlı piyano notaları (müzikte buna tremolo diyoruz) ve yaylıların kuşkucu sesleri arasında ormanımıza doğru yaklaşıyoruz. Biz yaklaştıkça notalar hızlanıyor ve sonunda piyanonun tuşlarındaki çok hızlı bir kayma ile (buna da glissando diyoruz) perdemiz açılıyor. Karşınızda, mağrur ve karizmatik bir aslan ailesi. Piyano kesik akor seslerini sürdürürken onlara "merhaba" demenizi bekler gibiler.


Aslanın melodisi, piyanonun ardından gelen yaylı çalgılar ile başlar. Hemen aşağıda görüyorsunuz. Nota okumayı bilmiyorsanız sorun değil. Grafiksel olarak bakın ve müziği dinlerken seslerin yönünü fark etmeye çalışın.

Bu melodi aslan ailesinin yürüyüşüdür. Hiç aceleleri yoktur. Ormanda düşmanları bulunmadığı için yürürken arkalarına bile bakmazlar. Aslanı "aslan" yapan ise, tabii ki onun meşhur kükremesidir. Hiç canlı tanık oldunuz mu, bilmiyorum; ancak ben o tecrübeyi yaşadım ve yakınınızda bir aslanın kükremesinin nasıl hissettirdiğini iyi biliyorum:)


İşte, tam 1. dakikadayız ve piyanodan bir kükreme sesi duyduk! Peş peşe ve giderek güçlenen dört adet kükreme ile baba aslan ormana kendini hatırlatıyor, adeta. Hemen onun ardından, babasına özenen minik bir aslan var. O da kükremek istiyor; ama henüz etkileyici bir sesi yok. Yaylıların yan yana notalarında korkunç olmaktan ziyade sevimli bir tını var. Görüntü minik aslandan uzaklaşırken notalar da giderek kalınlaşmaya devam ediyor. Baba aslan ise, en sonunda, kocaman bir kükremeyle bize veda ediyor.

 

2.Bölüm : Tavuklar ve Horozlar


Aslan'ı öğrencilerime dinletirken, yukarıda yaptığım gibi, birazcık da olsa yönlendirme yapmam gerekebiliyor. Tavuk ve Horozlar Bölümü'nü dinlerken ise olup biteni hayal edebilmek için bana ihtiyacınız olmayacak ! Başlıktaki iddialı sözlerimin en önemli destekçileri geldi:) Kulaklar göreve !

Karşınızda sürekli dolaşarak, yerlerden yem toplayan gagalar ve kafasına esince ötüveren bir horoz var !








 

3.Bölüm : Yabani Eşekler


Bu bölümün bir ismi de " Swift Animals " yani Hızlı Hayvanlar. Gözünüzü kapatın ve piyanonun kalından inceye doğru, soluksuz bir hızla çaldığı notalara kulak kabartın. Uçsuz bucaksız çayırlarda koşturan bu hayvanları siz de görebiliyor musunuz ?








 

4.Bölüm : Kaplumbağa


Ta taamm! Karşınızda, ormanın, tartışmasız, en hızlı hayvanı:)


Bazen kaplumbağaların çok ama çok uzun yaşamasının sebebinin, diğer canlılarla arayı kapatması için olduğunu düşünürüm. Düşünsenize, ya on metrelik yolu bir saatte alan bir hayvanın ömrü on yıl olsaydı? Bir yerden bir yere gidene kadar hayatı bitiverirdi !


Peki, siz Saint-Saens olsaydınız kaplumbağa'yı nasıl anlatırdınız ? Öyle ya, belirgin bir sesleri yok. Sadece yavaş tempo ile çalınacak bir müziğin de ilgi çekici olması zor. Düşünün...


Sizin nasıl bir çare bulduğunuzu, maalesef bilemeyeceğim. Gelin ben size bestecimizin çözümünü anlatayım:


Adım 1 : En Hızlı Melodilerden Birisini Al


Can Can. Son derece hareketli, özellikle 40.saniyesinden itibaren başlayan melodisi ile hepinizin aşina olduğu bir müzik.




Adım 2: En Hızlı Melodiyi En Yavaş Tempoya Düşür !



"Bu melodi aslında çok hızlıdır; ama ben yavaşlattım kendi adımlarımla" :)




 

5.Bölüm : Fil


En yavaş hayvandan en büyüğüne geldik. Ormanın en büyüğü varsa orkestranın da en büyüğü var:

Kontrbas, nam-ı diğer Bas.

Bu çalgı, bestecimizin Fil için tercih ettiği çok kalın sesleri verebiliyor.

Giriş kısmında duyulan piyanonun vals ritminden hemen sonra, kontrbas, Fil'in melodisini çalmaya başlıyor.


Bu bölüm de, aynı Kaplumbağa gibi, farklı bestecilerin eserlerinden pasajlar kullanıyor ve bunu şakacı ve biraz da gizleyen bir üslupla yapıyor. Melodinin içinde gizlenmiş iki farklı melodi daha var.


Birincisi Hector Berlioz'un Ballet des Sylphes adlı bestesi:


Orijinalinde tiz notalar ile çalınan bu sevimli melodi, Fil bölümünün 30. saniyesinde kendini kontrbasın kalın seslerinde buluyor.




Gizlenmiş ikinci melodi ise Mendelssohn'un, Shakespeare'in aynı adlı romantik komedyasından etkilenerek bestelediği Bir Yaz Gecesi Rüyası'ndan geliyor. Yine, tiz notalarla ( flütler ile ) çalınan bu melodiyi, Fil'in 44. saniyesinde kontrbas ile duyabiliyoruz.

 

6.Bölüm : Kanguru


Şimdiki konuğumuz dünyanın öbür ucundan geliyor:)


Zıplayarak ilerleyen tek büyük hayvan olan Kangurular, anavatanları olan Avustralya'da yaşarlar. Sadece ileriye doğru zıplıyorlar ve kendi boyları ile kuyruklarının uzunluğu neredeyse eşit.

"Kanguru " isminin kökeni ile ilgili komik bir teori var. Söylemeden geçmeyeyim:


"Bilmiyorum" Hayvanı


1760larda Avustralya ve Yeni Zelanda'yı keşfeden İngiliz denizci James Cook, bölgenin yerli halkı olan Aborjinler'i de ilk gören kişiydi. El kol hareketlerini kullanarak yerlilerle anlaşmaya çalışan Cook, yavrularını karınlarında taşıyan ve zıplaya zıplaya ilerleyen bu canlıları görünce çok şaşırdı. Yine el kol hareketleri ile isimlerinin ne olduğunu sormaya çalıştı. Yerlilerin cevabı "kanguru" oldu. Yaklaşık elli yıl kadar sonra ortaya çıkan gerçek ise çok komikti:

"Kanguru" Aborjin dilinde "bilmiyorum" ya da "anlamıyorum" anlamında kulanılan bir kelimeydi. Yerliler garip hareketler yapan bu yabancının sözlerini anlamamışlardı !


Hayvanlar Karnavalı'ndaki kangurular da, bir oraya bir buraya zıplayan, sonrasında durup dikilen ve etrafa meraklı gözlerle bakan canlılar olarak tasvir edilir.


 

7.Bölüm : Akvaryum

Geldik benim favori bölümüme. Deniz altındaki yaşam ile ilgili ne izlersem izleyeyim aklıma bu müzik gelir. Sanki, Saint-Saens deniz yaşamı ile ilgili ilk, tek ve son soundtrack'i bestelemiş gibi!


Tam anlamıyla bir deha ürünü olan bu müziği dinlerken gözlerinizi kapayın ve sakin ama akışkan hareketlerle ilerleyen balıkları, oldukları yerde salınan su bitkilerini ve yüzeye varmaya çalışan kabarcıkları görmeye çalışın...


 

8.Bölüm : Uzun Kulaklı İnsanlar


Saint-Saens Türkiye'de doğmuş olsaydı bu bölüme, herhalde, "eşek kafalılar" derdi. Demek ki, Fransa'da buna "uzun kulaklı insanlar" deniyormuş:)


Bazı hayvanların çıkardıkları ses onları tanımlamak için gereken tek şey olabilir. Eşek ve a-i veya i-a sesinde olduğu gibi!

Bölüm bütün eserdeki en kısa bölümdür. İki keman, bir ince bir kalın seslerle atışarak bu sesleri canlandırır. Bazı müzik tarihçilerine göre Saint-Saens'in "eşek kafalılar" dediği kişiler müzik eleştirmenleridir:)


 

9.Bölüm : Guguk Kuşu


Türkiye'de bir dönem her evde bulunan bir saat vardı; Guguklu Saat.

Ben çok küçükken onların içinde gerçekten minik kuşlar olduğunu ve son derece dakik olan bu hayvanların saat başı öttüklerini düşünürdüm:)


Saint-Saens zamanında bu saatler var mıydı, bilemiyorum; ancak belli ki, Guguk Kuşu çıkardığı sesiyle o zaman da çok ünlüydü.

Karşınızda, piyano seslerinin arasında yalnız bir klarinet ve onun "guguk" sesi...


 

10.Bölüm : Kuşlar


Bir kuşla başladık, onlarcasıyla devam ediyoruz.


Sanırım kuş sesini anlatmak istediğinizde kullanacağınız tek bir çalgı var:

Flüt.


Bu bölüm adeta dev bir kuşluğun ortasında kalmışsınız gibi, hızlı ve tiz notalarla, kuşların heyecanlı sesleriyle dolup taşıyor!


 

11.Bölüm : Piyanistler


Müzisyenler hep muzip kişiliklerdir. Bizim dünyamız şakası, kahkahası bol bir dünyadır. Birbirimizle de çok uğraşırız. En çok da viyolacı ve bas gitarcılarla uğraşırız:) Bu kişiler ile ilgili o kadar çok fıkramız vardır ki; toplanıp fıkra kitapları haline gelmişlerdir!


Hadi piyanistlere geçmeden önce size iki tanesini anlatayım.


- "Bir kemancıyı durdurmak istiyorsan önündeki notaları al. Bir basçıyı durdurmak istiyorsan önüne nota koy! "

- " İyi bir viyolacı ile Mickey Mouse arasındaki benzerlik nedir ?

Cevap: İkisi de hayal ürünüdür " :)

Piyanistler de Saint-Saens'in arkadaşlarına şakasıdır. Bölüm, piyano çalanların yakından bildiği, sıkıcı bir etüdün sanki bir öğrenci çalıyormuşçasına özensiz ve heyecanlı bir yorumundan ibarettir.


 

12.Bölüm : Fosiller


Yazının başında, Saint-Saens'i size tanıtırken, onun bir müzik tarihi bilgini olduğunu söylemiştim. Aynı zamanda, modern dönem bestecisi olduğu halde stil olarak geleneksel melodi yapıları kullandığını da belirtmiştim. Bu bölümde de, Fosil diyerek şakalaştığı kişiler, aslında onun hayran olduğu eski besteciler.

Play tuşuna bastığınız anda sizi Saint-Saens'in eski bir bestesi olan Danse macabre ( ülkemizde İskelet Dansı diye biliniyor ) karşılıyor. Burada kullanılan çalgılardan birisi de Ksilofon. ( silofon diye okunuyor ) Bu çalgının görevi bize kemik seslerini çağrıştırmak.



İlk 20 saniyeden sonra peş peşe gelen "Daha Dün Annemizin - Mozart ", " Au clair de la lune" ve diğer tüm eski çocuk şarkısı melodileri de Fosiller'i oluşturuyor :)


 

13.Bölüm : Kuğu


Çello repertuarının değişmez bir üyesi olan bu melodi, Saint-Saens hayattayken yayınlanmış tek Hayvanlar Karnavalı bölümüdür. 1905 senesinde bu bölüm için Bir Kuğunun Ölümü adlı kısa bale koreografisi hazırlanmıştır. O dönemin ünlü balerini Anna Pavlova ile özdeşleşmiş olan bu dans sahnesi de müziği kadar ünlüdür.


Baştan beri "kulaklarımızla göreceğiz" diyorum ama bu seferlik bir istisna yapacağım. Bunu gözlerinizle görmeniz gerekiyor. Bu yüzden sizleri Anna Pavlova'nın Kuğu'su ile baş başa bırakacağım.

 

14.Bölüm : Final


İşte geldik büyük finalimize. Karşınızda eser boyunca karşınıza çıkan tüm hayvanlar, tüm melodiler ve tüm çalgılar. Hepsi bir arada ve aynı anda:)


Açılış melodisi ile yeniden başlayan Final bölümü kendine ait melodisi ile ilerlerken karşımıza yeniden Aslan, Yabani Eşekler, Tavuklar ve Horozlar, Kuşlar ve Kangurular gibi bölümler gelir. Final Uzun Kulaklı İnsanlar'ın yani Eşek Kafalılar'ın "i - a" sesleriyle sona erer:)

 

Eser de, yazım da sona erdi.


Öğrencilerime anlatırken çok keyif aldığım, onların da çok sevdiklerine her seferinde şahit olduğum Hayvanlar Karnavalı ile sizlere konuk olduk. Kocaman bir çocuk tarafından bestelenmiş olan ve benim tabirimle, "kulaklarımızla görmemizi sağlayan " bu eseri, umarım siz de çok sevmişsinizdir.


Bu yazıyı okuyan meslektaşlarım, benimle iletişime geçerseniz size ders sırasında kullandığım sunumları da seve seve veririm. Paylaştıkça çoğalan tek şey bilgidir, ne de olsa:)


Yazı boyunca kullandığım eserleri içeren kısa bir Spotify Playlisti hazırladım. Kırmızıya tıklayarak dinleyebilirsiniz. Sitede sosyal medya bağlantılarım var. Oradan da Spotify hesabıma ulaşabilirsiniz.


Bir sonraki yazıda buluşmak üzere.


Müzikle kalın. Hoşça kalın:)


Emre.



1.418 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page